Belirsiz Alacak Davasının Şartları Nelerdir?

Öncelikle alacağın miktarının ya da değerinin tam ve kesin olarak belirlenememesi kanundaki maddesinde “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde…” biçiminde ifade edilen şartta hangi hallerin imkânsız olduğu ya da davacıdan beklenemeyeceği kanunda belirtilmemiş olup, bu hususun içinin doldurulması öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Alacağın hangi durumlarda belirli olmadığı, çekişmeli olduğuna ilişkin Yüce Yargıtay’ın itirazın iptali ve takibin devamı ile ilgili görülecek davalarda, İcra İflas Kanununun 67. maddesinde yazılı icra inkâr tazminatına hak kazanma bakımından uyguladığı, alacağın likit olup olmadığı ölçütü önemli olmakla birlikte tek başına yeterli olmamaktadır. Nitekim dava konusu alacağın belirlenebilmesi karşı tarafın vereceği bilgi belgelerle tespit olunabilir halde ise alacak likit olmasına rağmen miktarını belirsiz kabul etmek gerekecektir. Likit alacak, tarafların anlaşmasına ya da mahkeme kararına gerek olmadan miktarı belirli ya da belirlenebilir, hesaplanabilir olan alacaklardır. Yüce Yargıtay’ın görüşü alacağın likit olarak nitelenebilmesi için; alacağın miktarının tayini hâkimin değerlendirmesine bağlı olmamalı ve alacaklı tek başına alacağını hesap edebilecek durumda haiz olmalıdır. Ayrıca hâkimin takdir yetkisinin, alacak miktarı veya alacağın değerinin belirlenmesinde önemli olduğu haller ile dava konusu alacağın belirlenmesi karşı tarafta bulunan bilgi ve belgelere bağlı olması ve yargılama sırasında bilirkişi incelemesini gerektiren davalara konu alacaklarda, alacaklının davadan önce uzman kişilerden rapor alması beklenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve alacaklıya ek külfet getirmesi nedeniyle belirsiz alacak olarak nitelendirilmesi gerekmektedir.

Alacaklının hukuki ilişkiyi ve asgari değeri gösterme zorunluluğu “Davanın konusu ve mal varlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri” dava dilekçesinde gösterme yükümlülüğü belirsiz alacak davalarında, davacının kesin bir değer belirleyememesi nedeniyle geçici bir miktar veya değerin dilekçede gösterilmesi şeklinde oluşmaktadır. Belirsiz alacak davasında, alacak miktarının üst sınırı belirsiz olup, talep sonucu belirli olduğundan, davacı, davanın başında iddiasıyla ilgili tüm vakıaların delillerini değil, talebini belirlemeye yönelik vakıaları ve bunların dayandığı delilleri net, somut bir biçimde ortaya koyması yeterli görülmektedir. Ayrıca her ne kadar Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinin metninde yer almasa da “Kısmi Dava”yı düzenleyen HMK 109. maddenin ikinci fıkrasında bulunan “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz” hükmünü belirsiz alacak davaları için de aramak gerekmektedir. Buna göre alacak miktarı belirsiz ise alacaklının belirsiz alacak davası veya kısmi dava açmakta seçimlik bir hakkı bulunmaktadır. Alacak miktarı belirli olmasına rağmen tartışmalı bir durum söz konusu ise kısmi dava açılmasında yarar bulunmaktadır.

Belirsiz alacak davasının şartları gerçekleşmemiş olduğunda, belirsiz alacak davasının kanuni şartları mevzuatta belirtilmiş olmasına rağmen, şartlar gerçekleşmeden ikame edilen belirsiz alacak davasına ne yapılması gerektiği düzenlenmemiştir. Böyle bir durumda öğretideki farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüş belirsiz alacak davası olmayan davanın, belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davanın hemen reddedilmeyip, HMK m. 115/2 gereğince eksikliklerin tamamlanması, talebin belirli hale getirilmesi için kesin süre verilmesi gerektiği ileri sürmektedir. Kanımca doğru olan bu görüştür. Aksi durumda usul ekonomisi ve sürelerin geçmesi bakımından hak kaybına uğranılması söz konusu olmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise, hukuki yarar eksikliği giderilebilecek bir dava şartı değildir. Bu nedenle, mahkemenin davacıya mevcut olmayan hukuki yararın tamamlatılması için kesin ya da kesin olmayan süre veremeyeceğini, dolayısıyla böyle bir durumda mahkemenin davayı usulden reddetmesi gerekeceği savunulmaktadır. Ancak bu görüş davacıyı çok ağır bir hak kaybına uğratması ve usul ekonomisi bakımından mahkemeleri ek iş yükü çıkartması bakımından benimsediğim görüş olmamaktadır.



Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.