İş Kazasında Zaman Aşımı Süresi

İş kazası davasının zaman aşımı süresinin başlangıcı olay tarihi değil, maluliyet oranının kesin olarak tespit edildiği tarihtir.

Yargıtay YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E: 2013/21-2035 K: 2015/1345 T: 15.05.2015

(… 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, 01.10.1997 tarihinde meydana gelen iş kazasında sağ elinde crush yaralanmasına bağlı el bileği hareket kısıtlılığı oluşacak şekilde sürekli iş göremezliğe uğraşan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat istemin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar taraf avukatlarınca süresinde temyiz edilmiştir.
İş kazasına uğrayan işçinin sürekli iş göremezlik oranın %0 oranında olduğuna ilişkin SSK Başkanlığı tarafından yapılan belirlemeye davacı tarafından yapılan itiraz üzerine, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 18.03.2003 gün ve 21/796 sayılı kararı ile SSK Kartal hastanesinin 05.02.1998 tarihli raporu dikkate alınarak, işçide oluşan sürekli iş göremezlik oranının %0,00 olduğuna karar verildiği, bu karara davacı tarafından yapılan itiraz sonunda açılan ve kesinleşen dava ile Adli Tıp Genel Kurulunca 11.06.2008 tarihinde 23.09.1997 tarihinde oluşan el bileği hareket kısıtlılığı arızasına bağlı sürekli iş göremezliğin %11,2 olduğuna ilişkin raporu ekli olduğu, davacının 06.07.2011 tarihinde davasını kısmen ıslah ettiği, ıslahla artırılan miktarla ilgili olarak davalı tarafça süresinde zaman aşımı definde bulunulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık bu tür davalarda BK’nın 125. maddesi gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçeleri göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Somut olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, davacının 25.02.1998 tarihinden itibaren çalışabileceğine ilişkin 05.02.1998 tarihli rapora istinaden davacıya raporlu kaldığı 155 gün karşılığı geçici iş göremezlik ödeneği ödendiği ortadadır.
Hal böyle olunca, davacı tarafından 06.07.2011 tarihinde maddi tazminattın ıslahla artırılması ve manevi tazminat istenilmesi üzerine, süresi içerisinde davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı definin kabul edilerek ıslahla istenilen miktarlara ilişkin tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, ıslahla istenilen miktarı da kapsar biçimde tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… )
gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucu oluşan bedensel zarar nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, 01.10.1997 tarihinde iş kazası sonucu yaralandığımı ileri sürerek 22.11.2000 tarihinde maddi tazminat istemli eldeki davadaki taleplerini, 06.07.2011 tarihli dilekçesi ile 20.000,00 TL manevi tazminat, ile 60.448,71 TL maddi tazminat olarak artırdığını beyan ederek maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Davalı işveren, 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonar verilen ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminatların zamanaşımı süresi dolduktan sonra istendiğini ileri sürerek davaların reddini savunmuştur.
Mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi ve manevi tazminat isteminin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle; zamanaşımı ve zamanaşımının kesilmesi kavramları ile bunların sonuçları üzerinde kısaca durmakta yarar vardır.
Zamanaşımı; alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Sonucu alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç haline getire olarak ortaya çıkar. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde; iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilaflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin hu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.
Borçlar Kanunumuzda asıl zamanaşımı süresi 10 yıl olarak kabul edilmiş, daha uzun ya da daha kısa sürelerin getirildiği özel hükümlerin saklı olduğu BK’nın 125. maddesinde belirtilmiştir.
Bilindiği üzere, işçi ile tazminat sorumlusu işveren arasında hizmet akdi ilişkisi bulunmaktadır. Davalı işveren işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin mevzuata aykırı hareketi ile davacı işçinin yaralanmasına neden olduğundan, bu davranışlar mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 332/1 maddesinde belirtilen akde aykırı durumları oluşturur. BK.’nın 125. maddesinde düzenlenen on yıllık akdi zamanaşımına tabidir.
Kural olarak; zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. Bilindiği gibi, BK’nın 132 maddesinde durma, 133. maddesinde de zaman aşımının kesilme nedenleri düzenlenmiştir. Ayrıca Türk Ticaret Kanunun 662 maddesinde, 6183 sayılı yasada ve İİK’nin 143. maddesinde de Borçlar Kanunundan ayrı olarak zamanaşımının kesilme nedenleri düzenlenmiştir. Kesilmede, durmadan farklı olarak kesilme tarihine kadarki sürenin yanması, kesilme tarihinden sonra sürenin yeniden başlaması söz konusudur. Kural olarak; kesilmeden sonra da aynı zamanaşımı süresi işlemeye başlar. BK’nın “Katı sebepleri” başlığını taşıyan 133. maddesinin birinci fıkrasında; “Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde, “İkinci fıkrasında” Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde.” denilerek zamanaşımını kesen sebepler arasında alacaklının dava yoluyla mahkemeye başvurması sayılmaktadır.
Burada somut olaya baktığımızda; eldeki dava devam ederken, 23.11.2003 tarihinde açılan sürekli iş göremezlik oranının tespiti istemli Kartal 1. İş Mahkemesi’nin 07.04.2009 tarih 2007/751 E., 2009/192 K. sayılı kararı ile davacının 23.09.1997 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle yaşına göre maluliyet oranının %11,2 olduğuna karar verilmiştir. Şu duruda davacının söz konusu davada sürekli iş göremezlik oranının tespitini istediği halde, eldeki asıl davada tazminat talebinde bulunmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için sürekli iş göremezlik oranının tespitine ilişkin hükmen BK. 133/11 anlamında bir dava yoluyla mahkemeye başvurma anlamına gelip gelmediği üzerinde durulmalıdır.
Bilindiği üzere, haksız fiilin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir. Haksız eylem niteliğinde olan işverenin davranışı nedeniyle sorumluluğundan söz edebilmek için, haksız fiilin unsurlarından biri olan uğranılan zararın tespitinde işçide meydana gelen sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesi önem taşımaktadır. Bu nedenle sürekli iş göremezlik oranının %11,2 olduğunun mahkemece tespiti ile sonuçlanan ve davacının açıkça zarara uğradığını ortaya koyan, kesinleşmiş mahkeme hükmünün de BK 133/11 anlamında bir dava yoluyla mahkemeye başvurma olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacının 22.11.2000 tarihinde açtığı eldeki davada, Sosyal Sigortalar Kurumu Sağlık ve Maluliyet İşleri Daire Başkanlığı tarafından 30.11.2001 tarihinde sürekli iş göremezlik oranının %0 olarak tespit edildiğini öğrenmiştir. Davacı vekilinin 06.02.2002 tarihinde müvekkilinin sağ kolunun tamamen kullanılamaz hale geldiği belirtilerek sürekli iş göremezlik oranının yeniden belirlenmesi için itiraz etmesi üzerine, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 18.03.2003 tarihli raporu ile sigortalının geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle maluliyet gerekmediğine karar verilmiştir. Davacının beden gücü kayıp oranının tartışmalı bulunması ve 23.11.2003 tarihinde açılan sürekli iş göremezlik oranının tespiti istemi ile dava edilmesi üzerine sorunun çözümü için Adli Tıp Kurumundan görüş sorulmuş ve Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinin 29 Ağustos 2007 tarihli raporu ile davacının sürekli iş göremezlik oranının %15,2 olduğu tespit edilmiştir. İtiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’nun 21 Ağustos 2008 tarihli kararı ile davacının sürekli iş göremezlik oranı %11,2 olarak son ve kesin olarak saptanmıştır. İşte davacı ortaya çıkan bu yeni ve kesin olguya dayalı olarak zamanaşımını kesmek amacıyla istemde bulunduğuna göre davanın zaman aşımına uğradığını kabul etmek mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, somut olayda olay tarihinden sonra devam eden tedavilere bağlı olarak gelişen bir durum söz konusu olmadığından BK 125. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin kaza tarihinden itibaren hesaplanacağı buna göre ıslah tarihi itibarı ile zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeni ile direnme kararın bozulması gerektiği görüşü ile sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.
Belirlenen nedenlerle; mahkemenin zamanaşımı süresinin dolmadığına ilişkin kabulü usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ

Açıklanan gerekçeyle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan direnme kararın ONANMASINA, aşağıdaki dökümü yazılı (3.866,20 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 15.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Dergi: 2015/5



Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.