İşleten Sıfatı Sorumluluğundan Kaynaklı Ödenen Manevi Tazminat

Araç üzerinde fiili tasarrufta bulunan kişi işleten sayılır. Kızlarını kaybeden anne baba için hükmedilen 24.000 TL manevi tazminat miktarı, söz konusu hatır taşıması da olsa azdır.

Yargıtay YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E: 2013/21210 K: 2015/6525 T: 05.05.2015

Davacılar vekili; davalıların işleteni ve sürücüsü oldukları aracın neden olduğu 28.8.2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasında araçta yolcu olarak bulunan müvekkillerinin murisi Ç.’nın hayatını kaybettiğini belirterek, davacı anne ve baba için 30.000’er TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı G. San. ve Tic. A.Ş. vekili; kazaya karışan aracın kazadan önce düzenlenen 01.04.2010 tarihli uzun süreli araç kiralama sözleşmesi ile dava dışı Y. Oto Kiralama ve Turizm Yatırımları A.Ş.’ne kiralandığını, müvekkili şirketin bu nedenle işleten sıfatının bulunmadığını öne sürerek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı A. vekili; dava konusu kazada vefat eden Ç. müvekkilinin arkadaşı olan M.Y’ın kız arkadaşı olduğunu, olay tarihinde Ç.’yi ailesinin yanına götürmek üzere kiraladıkları araçla yola çıktıklarını, müvekkilinin normal bir hızla seyretmesine rağmen, aracın freninin patlaması nedeniyle söz konusu kazanın meydana geldiğini, emniyet kemeri bağlı olan müvekkili ile M.Y’ın kazayı hafif yaralarla atlattıklarını, ancak emniyet kemeri bağlı olmayan müteveffanın araçtan dışarı fırlayarak vefat ettiğini, istenilen tazminatın fahiş olduğunu, davalılardan ticari faiz talep edilemeyeceğini ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, davacıların her biri için 12.000’er TL olmak üzere toplam 24.0000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm davacılar vekili A.Z vekili ve davalı G.A.Ş vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı A.Z. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava trafik kazası nedeni ile Borçlar Kanununun 45. maddesi (6098 sayılı BK m. 53) gereğince manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK’nın hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı Yasa’nın 3. maddesinde “işleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve aracı üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 85. Maddesine ise “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir.
Somut olayda, davalı G. A.Ş. zarara neden olan aracın maliki olup davalı vekili ibraz ettiği 1.4.2010 tarihli araç kiralama sözleşmesi ile olay tarihinde aracın uzun süreliğine dava dışı Y. Oto Kiralama ve Turizm Yatırımları A.Ş.’ne kiralandığını, aracın zilyedinin kiracı şirket olduğunu, müvekkilinin işleten sıfatının bulunmadığını ileri sürmüştür.
Davalı G.A.Ş. vekili tarafından aracın dava dışı şirkete kiralandığı dolayasıyla işleten sıfatının kalmadığına dair savunması adi yazılı kira sözleşmesine dayanmakta ise de, 34 plakalı aracın dava dışı Yes Oto Kiralama ve Turizm Yatırımları AŞ. tarafından ticari amaçlı olarak şahıs ve şirketlere kiraladığına dair faturalar ibraz edilmiştir.
O halde mahkemece yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de göz önünde bulundurularak, davalı G.A.Ş.’ne ait aracın dava dışı şirkete kiralandığına ilişkin taraflar arasında yapılan kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, ibraz edilen sözleşme yükümlülüklerinin kim tarafından yerine getirildiği, gerektiğinde davalı işleten ve dava dışı kiracının varsa gerektiğinde davalı işleten ve dava dışı kiracının varsa ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin, fatura, ruhsat, cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, işletenlik sıfatının davalı şirkette mi, dava dışı kiracı şirkette mi bulunduğu hususları tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3-Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken, olay sebebiyle duyulan acı ve eylemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, TMK’nın 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Dosya kapsamından, davacıların kızları Ç.’ın davalı A. tarafından hatır için taşındığı anlaşılmaktadır. O halde, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın tutanaklarda belirtildiği üzere meydana geliş şekli, davalıların sorumluluğun niteliği, kusur oranları ve hatır taşıması hususu da değerlendirildiğinde, davacılar için takdir olunan manevi tazminatın düşük olduğu görülmüş, hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
4-Bozma nedenine göre davacılar vekilinin faize yönelik temyiz itirazının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı A. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı G.A.Ş. vekilinin, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün davacılar ve davalı G.A.Ş. yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin faize yönelik temyiz itirazının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara ve davalı G.A.Ş.’ye geri verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 1.229,44 TL kalan harcın temyiz eden davalı A.Z.’den alınmasına, 05.05.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Dergi: 2015/5



Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.